Ülkemiz oldukça kritik günlerden geçmektedir. Türkiye’nin yarınlara uzanan yolda emin ve başı dik yürüyebilmesi için bölgesini istikrara kavuşturması elzemdir. Maalesef Suriye’nin kuzeyindeki bazı alanlar; Türkiye’yi sırtından hançerlemek için fırsat kollayan birçok satılık örgütün kendilerini ihaleye çıkardığı mal pazarlarına dönmüştür. Ülkemizin İstikrar için, istikbal için, istiklal için attığı her adımda, bu topraklardan Türkiye’nin bir köşesine taarruz gerçekleşmektedir. Öncelikli hedef olarak belirlenen Afrin ve akabinde muzaffer Türk ordusunun yürüyeceği Münbiç; sivrisineklerden kurtulmak için kurutulması gereken bataklık, mikroptan bedeni arındırmak için tek çarenin ameliyat olduğu bir yara haline gelmiştir.
Bu açık yarayı kapatmak için harekete geçen şanlı Türk ordusu; esasen oradaki bütün mazlumların da yaralarını sarmak için, yola revan olmuştur. Binlerce yılı aşarak gelen devlet ve ordu geleneğimizin bilgelik birikimini ispatlarcasına, büyük bir vukufiyet ve müthiş bir isabetle askerî harekâtımızın ismi “Zeytin Dalı” olarak belirlenmiştir. Zeytin dalı bütün insanlığın ortak hafızasında barış demektir. Türk ordusu tarihi boyunca olduğu gibi; bugün de silahlı zalimler, silahsız mazlumları ezmesin diye göğsünü siper etmeye talip olmuştur. Bu coğrafyaya kan ve kin getirip, karşılığında petrol tahsil eden güç odaklarının aksine; Mehmetçik, bu toprakların insanlarına huzur ve emniyet verme azmindedir.
Harekat başlayalı kısa bir süre olmasına rağmen; “barışın güvercini, savaşın kartalı” şanlı Türk sancağı bölgenin pek çok noktasında dalgalanmaktadır. Mehmetçik, bütün stratejik planları, politik oyunları, taktiksel hamleleri boşa çıkaran imanıyla karşısındaki kiralık katil şebekesini ezip geçmektedir. Yalnız sivil halkı katletme konusunda bir başarı sağlayabilen bu korkak güruh; sırtını sıvazlayan ellerin yokluğunu hissetmiş ve feryada başlamıştır, sonları hüsrandır.
Anadolu yaylasının yiğit evlatları karşısında bu mağara farelerinin kaçınılmaz sonunu, dünya kamuoyu hendek hadiseleri bastırılırken görmüştür. PKK ve onun alfabede harf takınarak kendine başka isimler bulan bütün yancıları; Türkiye Cumhuriyeti karşısında ya diz çöküp teslim olmaya ya etek giyip kaçmaya mahkûmdur. Pek çok dünya şehrinde eylemler düzenleyip bazı ülkeleri kendileri için yardıma çağırmaları, bu akıbetten kaçmak için gösterdikleri boşa çabalardır. Suriye’nin kuzeyine yerleşerek orada katliamla, toplu sürgünle, işkenceyle devlet kurmaya çalışan bu eşkıya çetesi; taşeronluğuna ve enerji hattı bekçiliğine talip oldukları kuvvetler tarafından kurtarılma ümidini muhafaza etmektedir. Bu kuvvetler imdatlarına yetişsin yahut da yetişmesin; Türk neferinin süngüsü, PKK’nın Suriye’deki varlığını silecek, Mehmetlerin destanını ise dağların zirvesinden şehirlerin göbeğine dek her yere kazıyacaktır.
Türkiye kendisinden emin, millet evlatlarından yana müsterihtir. Çünkü Zeytin Dalı Operasyonu; herhangi bir askerî çatışma değildir. Zeytin Dalı Operasyonu; inanç ve ümit ile bu coğrafyada giriştiğimiz yeni bir seferberliğin ilk adımıdır. Arkasında sadece barut ve kandan bir iz değil; başı okşandığı için gülen çocukların tebessümlerini, oyuncağına sarılan Suriyeli yetimin gözlerindeki parıltıyı da o topraklara taşıyacaktır. Türk’ün töresi ve İslâm’ın akaidine uygun bir savaş hukuku ile ilerleyen Mehmetçik; bu coğrafyayı bin yıl boyunca merhametle besleyen anadamarın ne olduğunu herkese hatırlatacaktır. Nitekim bu kavganın bir tarafında sivilleri kendine canlı kalkan yapan PKK, diğer tarafında ise sivillerin canını tehlikeye atmamak için bir cerrah titizliğiyle operasyonu yürüten Türk ordusu vardır. Bu kavga; hakiki medeniyet ile barbarlığın kavgasıdır. Bu kavga; ışıkla karanlığın kavgasıdır. Zeytin Dalı Operasyonu; Kızılelma’nın bozkurtlarıyla, Kızılyıldız’ın çakallarının kavgasıdır. Türkiye’nin öz çocukları; gayrimeşru çocuklarına muhakkak galebe çalacaktır. Ayyıldız’ın ışığı; Kızılyıldız’ın karanlığını boğacaktır.
Harekat sürerken barış haykırışlarıyla ortalığı velveleye vermek için ter döken bir grup yine peyda olmuştur. Daha önceden de gördüğümüz, sicillerini artık ezberlediğimiz bu sözde aydın kitlenin derdini Türk milleti çok iyi bilmektedir. Bu grubun barış söylemi; Arif Nihat Asya’nın “Bir ses var; ninni söyler bize / Vurulalım diye uyurken!” mısralarında anlattığı gibi tehlikeli ve sinsi bir planın parçasıdır. Bu tescilli ekip; PKK’nın işgal ettiği topraklarda yaptığı katliam ve sürgünleri “Rojava Devrimi” ve “Kobane Direnişi” diye pazarlayan reklam ve propaganda birimleridir. “IŞİD’e karşı savaşan modern PKK” illüzyonuyla; eli kanlı örgütün imaj danışmanlığını yürütmüşlerdir. Şimdi aynı akademisyen, yazar, artist topluluğu; köşelerinden homurdanmaktadır. KHK’lardan dolayı korkuyla çatlayan yürekleri azıcık müsaade ederse; karınlarından konuştuklarını meydanlara dökmeye de yelteneceklerdir. Fakat kendi kirli planları için el kadar çocukların eline Molotof vermeye alışkın olan bu taife de istediğini alamayacaktır. Bu kirli zihinlerin yeni bir metropol isyanı çıkarmasına, ne devlet aklı ne de millet sağduyusu müsaade edecektir. Teröriste moral destek ekibi olan bu sahtekarların yüzlerine sürdükleri barış makyajı artık silinmiş, alttan karanlık yüzleri görünmektedir. Bu maskeli ihanet şebekesinin hakiki suratını gören milletimiz ise bunların hançeresinden yükselen barış naralarına karşı Gençosmanoğlu gibi haykırmaktadır: “Bana, “barış barış barış…” diyorlar. / Kiminle, ne için barışacağım? / Zalim nice güçlü olursa olsun / Mazlumun hakkını alıncaya dek / Vuruşacağım!”
Dün itibariyle Zeytin Dalı Operasyonu sırasında şehit verdiğimiz Musa Özalkan ve Oğuz Kana Usta’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileriz. Ülkücü hareketin temsil ettiği bütün değerleri bünyesinde taşıyan bu genç yiğitlere; vatan uğruna vazifeye en önde koşmuş ve toprağa bir tohum gibi, bir cemre gibi ilk önce onlar düşmüştür. Bu memlekette adettir; kurban gerekti mi gözler koçlara çevrilir. Şehadetleri bu sebeple bütün ülkücü hareketin iftihar vesilesi ve şeref madalyası olmuştur.
Musa’nın aziz hatırası da Fıratların, Dursunların, Süleymanların mübarek emaneti gibi yüreğimizin en derininde duracaktır. Onlar farklı zaman dilimlerinde tekrar tekrar, binlerce kez ispat etmiştir ki Türkiye ne zaman dara düşse, ölümün karşısına dikilip vatanı müdafaa etmeye bu davanın erleri en önde koşmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de kendi davası uğruna savaşanlara yardım edeceğini vaat eden ve zeytinin üzerine yemin eden Yüce Rabbimizden; İslâm’ın bin yıl sancaktarlığını yapan bu aziz ve temiz milletin evlatlarına da Zeytin Dalı Operasyonu’nda yardımcı olmasını niyaz ederiz. Bu milletin namusu, Mehmetlerin namlusuna emanettir. İhanet için baş kaldıranların başı düşecek ama Mehmetçiğe emanet edilen sancak yere düşmeyecektir. Duamız da, davamız da, sevdamız da budur.