Değerli Basın mensupları,
Gündeme ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmak için, İstanbul teşkilatımızla birlikte bu basın toplantısını düzenlemiş bulunmaktayız. Hepiniz hoş geldiniz.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye çok uzun zamandır can sıkıcı gündem maddelerini bir arada yaşamaya devam etmektedir. En baştan söylemem gerekirse; yaşadığımız tüm sorunların temelinde AKP iktidarının basiretsiz, sadece siyaset mühendisliğine ve algı yönetimine ayarlı, kamuoyunun hassasiyetlerini dikkate almayan zihniyeti vardır.
Bu zihniyet ne yazık ki ülkemizi hem içeride hem de dışarıda sorunlarla dolu bir ülke haline getirmiştir.
Uzun zamandır ısrarla söylediğimiz bir tespitimiz var. Biz diyoruz ki; Türkiye AKP iktidarının elinde içeride ve dışarıda her türlü kurguya ve oyuna açık bir ülke haline gelmiştir.
Yıllardır yaşadığımız sorunları bir arada değerlendirdiğiniz zaman bu tespitimizde ne kadar haklı olduğumuzu görürsünüz. AKP iktidarı sorunları çözmek yerine ertelemekte, büyütmektedir. Bunun adı öngörüsüzlüktür, basiretsizliktir, vizyon sahibi olmamaktır.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye AKP iktidarının elinde ve bu zihniyetin yönetiminde oyuncak olmuştur. Çözüm süreci adı altında terör örgütünün ve terörist başının oyuncağı olunmuştur. Terör örgütü bu süreçten ve basiretsiz yöneticilerden aldığı cesaretle devletimizin tartışılmaz hükümranlık haklarıyla adeta alay etmektedir. Askerimizin eli kolunu bağlayan bu zihniyet, bölücülere alabildiğine müsamaha göstermektedir.
Geçtiğimiz Çarşamba günü Cizre’de hepimizi dehşete düşüren bir olay yaşandı. İlçe merkezinde yer alan Atatürk heykeli teröristler tarafından yakıldı. Cizre’de güya İŞİD’i protesto etme bahanesiyle bir araya gelen bölücüler, ülkemizin kurucusu Atatürk’ün heykelini yaktılar. Bunun adı alçaklıktır, hainliktir… Böyle bir alçaklığı anlamamız ve hazmetmemiz mümkün değildir. Türkiye’ye ve Türk milletinin kurucusuna karşı yapılan bu saldırının failleri derhal yakalanmalıdır. Atatürk’e uzanan bu hain eller en sert biçimde cezalandırılmalıdır.
Bir yandan Atatürk’ün heykeli yakılıyor, diğer yandan bir bölge milletvekili sınırda askerlerimizi taşlıyor. Bu nasıl bir ruh halidir, nasıl bir kafadır anlamak mümkün değildir.
Bu coğrafya, bu güzel Anadolu coğrafyası tarihte çok fazla hain gördü. Bizim tarihimiz bir yanıyla da ihanetle mücadele tarihidir. Fakat Allah’a şükürler olsun ki; bu topraklardaki her hainlik cezasını da bulmuştur.
Türkiye son 30 yıldır içerideki hainlerle mücadelesine devam etmektedir. Ancak bu mücadele AKP hükümeti ile birlikte, mücadele olmaktan çıkıp müzakereye dönmüştür.
Eğer memleket topraklarında bayrağımız indiriliyorsa, Atatürk heykelleri yakılıyorsa, askerlerimiz milletvekilleri tarafından taşlanıyorsa işte bunun nedeni mücadeleden vazgeçip müzakere masasına oturmaktır.
Açıkça söylüyorum; terörle, teröristle ve hainle müzakere edilmez. Yapılacak şey mücadeledir.
AKP iktidarı bu haliyle iktidardır, fakat muktedir değildir. Sayın Erdoğan’la da muktedir olamamıştı, Sayın Davutoğlu ile de muktedir olamamıştır. Eğer muktedir olunsaydı, bahsettiğim hainliklere hiçbir Allah’ın kulu cüret edemezdi.
Ne yazık ki bugün teröriste cesaret verenler, dün ‘milliyetçiliği ayaklarımın altına alırım’ diyenlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler’in boş salonunda esip gürleyeceğine, bu hainlere haddini bildirmelidir.
Değerli Arkadaşlar,
Suriye sınırımızda olup bitenlere ilişkin de sizlerle görüşlerimizi paylaşmak istiyorum.
Meselenin bu boyuta geleceğini bizler uzun zamandır söylüyor ve Hükümeti ikaz ediyorduk. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, bölgemizin bir ateş çemberinin içine alındığını, bu ateşin öncelikle bizleri yakacağını çok uzun zamandır dile getirmeye devam etmiştir. Hatta ‘tampon bölgenin’ şart olduğu konusunda çok önceden Hükümeti ikaz etmiştir.
Fakat vizyonsuz AKP Hükümeti, Türkiye’yi sıfır sorun hülyasıyla komşularının ve bu coğrafyada çıkarları olanların oyuncağı durumuna düşürmüştür.
Türkiye ne yazık ki planlı bir kuşatma ile karşı karşıya getirilmiştir. Daha önce de ifade etmiştim; İŞİD ve PKK’nın iradesine teslim edilen bir dış politika gerçeği söz konusudur. Türkiye, kendi coğrafyasında olup bitenlere müdahale edememekte, hiçbir eylem planını hayata geçirememektedir. Bu coğrafyanın esas aktörü olması gereken Türkiye, bu vizyonsuzların elinde ‘etkisiz eleman’ durumuna düşürülmüştür.
Resmi rakamlara göre Türkiye’de 2 milyona yakın mülteci bulunmaktadır. Mültecilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Son 10 gün içinden İŞİD’den kaçarak Türkiye’ye gelen Kürt mülteci sayısı 150 bini geçmiştir.
Bu insanların ne kadarının kayıt altına alındığı, soruşturulduğu belli değildir. Çok sayıda PKK’lının da bu kaosu fırsat bilip Türkiye’ye geçtiği yönünde ciddi kuşkularımız bulunmaktadır. Suriye sınırımız kontrolsüz kalmıştır. Girip çıkan belli değildir. Bu sınır yolgeçen hanına dönmüştür.
Türkiye elbette tarihsel rolü ve misyonu gereği mazlumlara sahip çıkmak, onlara el vermek durumunda olan bir ülkedir. Bizler misafiri seven bir milletiz. Her evin en güzel odasını misafirlerimiz için açarız. Soframıza koyduğumuz her fazladan tabağın bereket getireceğini biliriz. Türkiye elbette kendisine sığınan misafirleri için de bütün şartlarını seferber edecektir.
Misafirin iyisinden yana elbette bizim söyleyecek sözümüz yoktur. Misafirin iyisinin başımızın üstünde yeri vardır. Fakat asıl bizi endişelendiren kötü misafirdir. Kuzu kılığında bize misafir olanların evimizin huzurunu bozmasına izin veremeyiz. Türkiye’ye huzur lazımdır.
Bu kontrolsüz kaos ortamından menfaat sağlamak isteyen gruplar olduğunun farkındayız. PYD ve PKK’nın bu süreci kendi menfaat ve çıkarları için kullanmak isteyeceği de ortadadır. Savaş gelmiş sınırımızın sıfır noktasına dayanmıştır. Kimin kimi vurduğu, kimin kiminle ittifak ettiği belli değildir.
Bu çerçevede İŞİD’le mücadele adı altında Suriye ve Irak’ta hangi yerel grupların ve örgütlerin silahlandırıldığı konusu çok önemlidir. Bu kapkaç oyununda PKK ve PYD’nin eline verilecek her silah, emin olunuz gelecekte Türkiye’ye çevrilecektir.
Kobani’de oynanan tiyatroda Türkiye figüran olmuştur. Hem Sayın Erdoğan’ın hem de Sayın Davutoğlu’nun demeçlerinde üzülerek görüyoruz ki; Türkiye ne yazık ki bu tiyatroda figüran olmaya razı olmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ağlamakla, şikâyet etmekle, sloganlar üzerinden konuşmakla hiçbir şey çözülemez.
‘Dünya beşten büyüktür’ demek yetmez… Adama sorarlar, hani sen dünya lideriydin, hani sen Ortadoğu’nun abisiydin? Kendi vatandaşına miting yaparken dünya lideri olarak takdim edilmeye benzemez bu iş… Bütün dünya artık biliyor ki; Sayın Erdoğan sadece peşrev çeker, sadece kendi vatandaşına aslan kesilir.
Değerli Arkadaşlar,
Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Devlet Bahçeli’nin liderliğinde Türkiye’nin çıkarlarının, birliğinin, huzurunun takipçisi olmaya devam etmektedir. Biz bu ülkeyi sokakta bulmadık ve hiç kimsenin, hiçbir grubun kendi kişisel emelleri için vatanımızı oyuncağa çevirmesine müsaade etmeyeceğiz. Ülkesine ve bayrağına sadakatle bağlı olan camiamız, her koşulda Türkiye’nin geleceğinin garantisi olmaya devam edecektir.